SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TALAK BAHSİ

<< 2310 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ عَنْ مَنْصُورٍ عَنْ أَبِي وَائِلٍ عَنْ عَمْرِو بْنِ شُرَحْبِيلَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَيُّ الذَّنْبِ أَعْظَمُ قَالَ أَنْ تَجْعَلَ لِلَّهِ نِدًّا وَهُوَ خَلَقَكَ قَالَ فَقُلْتُ ثُمَّ أَيٌّ قَالَ أَنْ تَقْتُلَ وَلَدَكَ مَخَافَةَ أَنْ يَأْكُلَ مَعَكَ قَالَ قُلْتُ ثُمَّ أَيٌّ قَالَ أَنْ تُزَانِيَ حَلِيلَةَ جَارِكَ قَالَ وَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى تَصْدِيقَ قَوْلِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ الْآيَةَ

 

Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan; demiştir ki:

 

Ey Allah'ın Rasûlü, en büyük günah hangisidir? diye sordum da Rasûl-i Ekrem;

 

"Seni yaratmış olduğu halde Allah'a şirk koşmalıdır," buyurdu.

 

Sonra hangisidir? dedim. (O);

 

"Seninle beraber yemesinden korkarak çocuğunu öldürmendir," diye cevâp verdi.

 

Sonra hangisidir? dedim.

 

"Komşunun helâliyle zina etmendir," buyurdu. Abdullah b. Mes'ûd dedi ki,

 

Yüce Allah Nebi (s.a.v.)'in bu sözünü doğrulamak için şu âyet-i kerîmeyi indirdi;

 

"Allah'ın hâlis kulları o kimselerdir ki, Allah'la beraber başka bir İLAH'A dua etmezler, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmezler. Zînâ da etmezler. Her kim de bunları yaparsa ağır cezaya çarpar."

 

 

İzah:

Günah, faili şer'an zemme müstehâk olan ma'siyete denir. Dört çeşit günah vardır:

 

1. Tevbe etmedikçe afvedilmeyen günah. Bu şirktir.

 

2. İstiğfar etmekle ve diğer hasenat ile bağışlanması umulan günahtır. Bunlar küçük günahlardır.

 

3. Tevbe ile de tevbe etmeden de bağışlanması umulan günahlar. Bunlar namaz veya zekât gibi farizaları terketmekle ve sadece Allah hakkıyla ilgi­li günahlardır.

 

4. Sadece kul hakkıyla ilgili günahlar. Bunlar ya hakkı sahibine iade etmekle veya onunla helâlleşmekle bağışlanmış olur.

 

Eğer mazluma hakkı dünyada verilmezse hak sahibi öbür dünyada Allah huzurunda zâlimden davacı olacaktır.[Aliyyu'l-Kâri, Mirkâtu'l-Mefâtih, I,  102.] Nitekim şu hadîs-i şerifte bu gerçek açıkça ifâde edilmektedir. Rasûlullah (s.a.v.);

 

"Müflis kimdir bilir misiniz?" buyurdu. Ashâb;

 

Bizce müflis hiçbir dirhemi ve eşyası olmayan kimsedir, dediler. Bu­nun üzerine Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurdu;

 

"Gerçekten benim ümmetimden müflis, kıyamet gününde namaz, oruç, ve zekâtla gelecek olan kimsedir. Ama şuna sövmüş, buna zînâ isnadında bulunmuş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, diğerini de dövmüş olarak gelecek ve buna hasenatından şunla hasenatından verilecektir. Şayet davası görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından alınarak bu­nun üzerine yüklenecek, sonra cehenneme atılacaktır.”  [Müslim, birr]

 

Mevzûmuzu teşkil eden Ebû Dâvud hadîsinden anlaşılıyor ki rızık en­dişesiyle çocuk öldürmek büyük günâhlar içerisinde şirkten sonra ikinci sırayı almaktadır. Çocuğu rızık endişesiyle öldürmekse ayrı bir günâhtır. Rızkın Allah'dan geldiğinden gaflet etmektir.

 

Bilindiği gibi bir mü'mini haksızca öldürmek büyük günâhlardandır. Mü'mini öldürmekten doğan günâhlar içerisinde en ağır olan mü'min bir akrabayı öldürmektir. Mü'min akrabalardan öldürülmesi en büyük günâh olan da babayı ve anneyi öldürmektir. Ondan sonra çocuğu öldürmenin günâhı gelir. Bir başka ifâdeyle bir kimsenin kendi babasını öldürmesinin günâhı çocuğunu öldürmenin günâhından daha büyüktür. Nasıl ki Allah Teâlâ Hazretleri, "Anne ve babaya öf bile demeyin."[İsrâ  23] âyetinin delale­tiyle anne ve babayı dövmenin de haram olduğunu ifâde buyurmuşsa, Rasûl-i Ekrem Efendimiz de, bir kimsenin çocuğunu öldürmesinin en büyük gü­nâhlardan olduğunu söylemekle babanın da bu hükmün içerisine girdiğini delâlet yoluyla ifâde buyurmuştur. Çünkü çocuğu öldürmek büyük gü­nâhlardan olduğu sabit olunca, günâhı ondan daha büyük olan baba kat­linin de bu hükme evleviyetle girdiği rahatça anlaşılır.

 

"Komşunun helâlinden murad, karışıdır. Zînâ mutlak surette haram ve büyük günâh olmakla beraber burada, "komşunun karısı ile" diye ka­yıtlanması, onunla zînâ etmenin daha da çirkin ve büyük suç olduğunu göstermek içindir. Bir de komşunun karısını hassaten zikretmesi, ekseri­yetle zînâ, komşular arasında yapıldığındandır. Zira evlerinin biribirine yakın olması görüşüp buluşmayı kolaylaştırır.

 

Hadîs-i şerîfte komşunun karısı ile yapılan zinanın büyük günâh ola­rak gösterilmesi komşu kızı, gelini ve nikâhlısı olmayan herhangi bir kom­şu kadını ile zina etmenin hükümden hariç kaldığına delâlet etmez. Çünkü burada "kansı" tâbiri bir kayd-ı ihtirazı değil, kayd-ı eksendir. Yâni ek­seriyetle komşu kadınları hükümde müsavidirler. Fakat "komşu" ta'bîri bir kayd-ı ihtirâzidir. Binâenaleyh komşu kadınla yapılan zina komşu ol­mayan kadınla yapılan zinadan daha çirkin ve daha büyük suçtur. Çünkü kişi, komşudan sadâkat bekler. O, evde yokken komşusu onun malını ve ailesini koruyacak, ona her nev'i zararın gelmesine mâni' olacak, onun gözlerini ardında bırakmayacaktır. Zîrâ komşuya ikramda ve ihsanda bu­lunmak hem Allah teâlânın hem de Rasûl-i Zîşânın emirlerindendir. Bu cihet nazar-ı i'tibâre alınarak bir de kçmşunun karısı ile zînâ meselesi düşünülürse, onun ne derece çirkin bir fiîl ve büyük bir günâh olduğu kendiliğinden meydana çıkar.[Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, I, 366-367.]